Kitap Adı : Kan Ağacı
Yazar : Jale DEMİRDÖĞEN
Basım Yılı : 2010
Yayınevi : Nemesis Kitap
Sayfa Sayısı :336
Sayfa Sayısı :336
Kan Ağacını okuyalı çok oldu, bu yaz ablamın okumasına
vesile oldum ve onun sayesinde tekrar hatırladım Kan Ağacını. Yazarın neredeyse
tüm kitaplarını aldık ve yarın “Leyl”i okumaya başlıyacağım. Ve diğerlerini de
okuma sırasına soktum bile. Hazır blog yazmaya da başlamışken beni bu kadar
etkileyen bu kitabı yazmadan yeni kitaba başlamak içime sinmeyince oturdum bilgisayarın başına.
2013 yılında sosyal ağlarda
dolaşırken bir arkadaşımın arkadaşının : ) paylaştığı fotoğrafta karşılaştım bu
kitapla. İyi ki de karşılaşmışım. Hayatımda yeri apayrı bir roman oldu “Kan
Ağacı”. O gün Jale DEMİRDÖĞEN adını ilk
kez duymuştum. İzmir’de yaşayan Jale DEMİRDÖĞEN’in ikinci romanı Kan Ağacı. Biraz araştırınca arka kapaktaki tanıtım yazısı
adeta büyüledi beni. Bir türlü isim veremediğim ruh durumumu bir kelimeyle
özetlemişti yazar. Bir bekleyiciydim ben “gidenlerin dönüşünü ve dönmeyenlerin
ölüşünü bekleyen”
"Bir bekleyici nasıl beklemesi gerektiğini bilir. Bekleyiş ne kadar uzun sürerse, hasret o kadar anlamsızlaştırır zamanı. Saatler ve beklenenin yüzü birbirine karışır. Her şeyi unutulur o'nun;; bir tek bakışı unutulmaz. O unutulsa, zaten bekleyici olunmaz.
Birinci Baskının Ön ve Arka Kapağı
Öyle bir roman kurgulamış ki
yazar kitabın ilk sayfasından son sayfasına kadar okumuyor adeta yaşıyorsunuz
ve kitap bittiğinde sanki sevdiklerinizden ayrılmış gibi üzülüyor ve aynı
zamanda da güçleniyorsunuz. Evet güçleniyorsunuz. Belki de bu yüzden okuduktan
yıllar sonra bile yeri benim için apayrıdır.
Romanımızın konusu 1970’lerin o
samimi, sımsıcak, temiz insanlarla dolu İzmir’iyle, 2009 İstanbul’u arasında geçiyor.
Hikayeyle birlikte adeta sizde zamanda yolculuk yapıyor 1970'lerin
Kemeraltısın'da dolaşıyor, Tarihi asansörün merdivenlerinden iniyorsunuz. Melikeyi
öyle çok sevdim ki. Fuatı…. Dermanı… Nergisi… Cananı… Sunayı… Luciayı… Unutkanın
radyo programlarını… her karakter apayrı yer etti aklımda, gönlümde. Kah onlarla
üzüldüm kah onlarla sevindim. Kısacası Yazar bu kitabıyla gönlüme dokundu
sanki. Sanki o an ihtiyacım olan eli uzattı bana. Unutamamaktan, Unutmamaktan
şikayetçi olan bana hatırlamanın
tutsaklık olduğunu “unutabileceğimi” özgürleşebileceğimi umut edebileceğimi
gösterdi.
".... Hatırlamak tutsaklıktır dostlar! Hatıralar ise geçmişin önünde nöbet tutan güleryüzlü gardiyanlar!..Diyorum ki unutun! Unutun ve kavuşun geleceğinize! Çünkü özgürlük, geçmişin değil geleceğin ellerinde! Ve unutmayın ki özgürlüğünüzün yalnızca iki kapısı var. Biri aklınız, diğeri ise kalbiniz. İkisinden biri ya da her ikisi birden, farkında bile olmadığınız bir anda kapandı. Açın diyorum! Ve işte şimdi yine, kapıları açık unutarak gidiyorum."
Unutkan, bu geceki son sözlerini tamamladıktan sonra mikrofonu kapattı ve yayını bitirdi. Tutsaklar içinse gece hiç bitmeyecekti." Arka Kapak
Ve kitabın unutamadığım
kısımlarından birisi daha;
“Hayatla çok da fazla didişmeye gerek yok.” Demişti Derman. “Düşününce
her şey o kadar kolay ve fakat öte yandan öylesine de zor ki… Mutluluk ve huzur
içinde yaşamak, bir ağacın hayatımızı güzelleştirmek için bize sunduğu o
muhteşem renkteki çiçeği dalında seyretmek kadar kolay aslında. Zorluk ,
daldaki çiçeği karşıdan sevmeye katlanabilmekte. Onu koparmak için dala uzanan
elimize o emri veren hırsımızı dizginleyebilmekte. Ağaç der ki; Karşıdan
sevebilirsen, sana hayatın boyunca o çiçeği sunmaya devam edeceğim. O güzellik
zaten senin için..Ama dokunma, Çiçek benim ….”
316. sayfadan
İşte bu paylaştıklarım romanın sadece aklımda kalan birkaç kısmı, kesinlikle okunması gereken, herkesin kütüphanesinde bulunması gereken bir başyapıt. Kitabı bitirdikten sonra Kan Ağaçları yani Zakkum Ağaçları artık sadece birer ağaç olmayacak sizin için.
Bu kitabı okuduktan sonra Kan Ağacımın dalları üzerindeki harika çiçeği uzaktan sevmeye söz vermiştim, tutamadım sözümü, hırslarımı dizginleyemedim. Çiçeği dalından kopardım...
3. Baskı Ön ve Arka Kapakları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder