5 Eylül 2013 sabahıydı onun varlığını ilk öğrendiğim gün. Öyle farklı bir duyguydu ki. Sevinçten ağlamak ne demekmiş o gün anladım. Anneciği ve babacığı sabah uyanır uyanmaz Umayımın bana daha doğmadan aldığı hediyeleriyle birlikte verdiler müjdeli haberi. Daha dün gibi, oysa 2 sene olmuş benim minnak kurabiyemin hayatımıza
girişi.
O anneciğinin karnında büyürken bende hayat yoğunluğuyla çok gidemiyordum anneciğinin yanına ama heyecanla doğacağı, aramıza katılacağı günü bekledim.
1 Nisan 2014 günü annesi beni aradı, “abla hastaneye
gidiyoruz doğum olacak” diye. Şaka gibiydi. Çünkü 1 Nisandı :) İş yerinden izin alırken “emin
misin bak kardeşin şaka yapıyor olmasın” dediler hatta. Ama şaka değildi
babamlar beni aldılar ve Buca Tınaztepe Hastanesine gittik. Benim minik kuşum,
bitanecik minik kardeşceizim anne olacaktı. Ve hastanede beklemeye başladık.
Kardeşimi NST cihazına bağladılar ve Umayımın kalp atışlarıyla birlikte
gelmesini beklemeye başladık. Tabi canım kardeşim sancılar içinde. Yaklaşık
olarak saat 16:00’dan 00:05 ‘e kadar sancı çektikten sonra Doğumhaneye aldılar
kardeşimi ve esas zor olan zamanlar başladı. O gün doğumhanedeki tek doğum
kardeşiminkiydi. Ve beklemesi en zor olan o dakikalar minik kurabiyemizin
ağlama sesleriyle son buldu. Tarih 2 Nisan 2014 ve Saat 00:20 ‘ydi. Sonra Doktor teyzesi geldi
ve “minik kızınız sağlıklı bir şekilde dünyaya geldi, çişini, kakasını yaptı
birazdan getirecekler “dedi. Annesi de iyi o biraz daha geç çıkacak dediler.
Öyle farklı bir duyguydu ki kelimelerle ifade etmek çok zor. İlk aklıma gelen
şey şuydu : Ben bütün bebeklerin ağlamasının aynı ve kulak tırmalayıcı olduğunu
düşünürdüm hep. Ama çok farklıymış. Minik kurabiyemin de bambaşka bir ağlaması
vardı, böyle o ağladıkça içinin yandığı bir ses… Teyze olmak böyle bir şeydi
demek ki. Ve sonra hemşire ablası kucağında getirdi minnak kurabiyemizi, ve
babasının kucağına verdi onu. O kadar minikti ki, zıbınının içinde
kayboluyordu. Ve babasıyla o ilk bakışmaları. Sanki yeni doğmuş olan o değil de
bizdik. Öyle dikkatli inceliyordu ki babasını, o zeytin gözleriyle fıldır fıldır
bakıyor, minik diliyle sürekli aranıyordu. Resmen bir mucizeydi O minik eller,
ayaklar… Güzel Allahımızın bize verdiği bir mucize. Çok şükür annesi de çıktı sonra. Ve o gece sabaha kadar birlikteydik yine. Ve +1 ‘mizle ayrıldık ertesi gün öğlen hastaneden.
Ondan sonra sadece haftasonları gidebildim minnak kurabiyemin yanına. Her gördüğümde daha da büyüyor, her seferinde daha da tatlılaşıyor ve her seferinde daha da bağlıyordu beni kendine. Öyle masum, öyle mis kokulu, öylesine sana muhtaçtı ki. Saf sevgi denilen şeydi ona hissettiklerim. Onu göğsünde uyuturken, o uyanmasın diye kıpırdamamak, onun o sıcaklığını, o mis kokusunu içine çekerken onun için hep dua etmekti teyze olmak. Bahtıda kendi gibi güzel olsun, sağlıklı uzun ömürleri olsun, Ömrü boyunca iyi insanlarla karşılaşsın, çok mutlu olsun, sevsin, sevilsin, hiç ağlamasın diye hep dua etmekti sessizce. Bambaşkaydı işte.
Sonra ne görsem ona almak istedim. Bu Umayıma çok
yakışır, bunu çok sever. Ya da onsuz gittiğin yerlere onunlada gelmek
istemekti. Normalde sabahları zorla kalkıp işe gidiyorken evde Umay olunca
erken kalkıp onu koklayıp, öperek işe gitmek ve işten eve gelirken Umay var
diye koşarak eve gelmekti teyze olmak.
Sonra büyüdü minik kurabiyem benim, o büyüdükçe benimde sevgim büyüdü. Şimdi bütün çocuklar biraz benim de çocuğum.
Bu yaz sokaklarda yürüdü benim minnak kurabiyem
Umayım, Minik kurabiyem benim herşeyim. Allahım önce Umayımı ve tüm çocukları korusun. Hepsi anneciği ve babacığıyla birlikte sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir şekilde büyüsünler.
İyi ki varsın Minnak Kurabiyem, Allahım bahtınıda kendin gibi güzel etsin...
Seni Çook Seven Bilge Teyzen :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder